“Bu koşullarda yaşayan insanlar artık dış dünyayı, yakınlarını, yaşamın güzelliklerini düşünemez olmuşlardı. Tutuklu kişi için bir kurtuluş yolu olan tahliye bile kimsenin aklına gelmiyordu. İnsanların bütün beklediği bir lokma ekmek, bir bardak su ve ölmeden akşamı getirmekti. Aynı ranzada yattığımız kişiyle bile bazen günlerce bir şey konuşamazdık. Bunun için fırsat olmazdı. Birisinden -varsa- bir iğne almak günler sürerdi. Zaten koca koğuşta bir tek iğne vardı. Bir buçuk yıl boyunca tırnaklarımızı kör jiletlerle kesmek zorunda kaldık. Düşünmek için bile zaman kalmıyordu. Yatakta uzun süre kalmamıza rağmen, gündüzleri çektiğimiz ağır işkence ve yorgunluktan, açlık yüzünden, gece nöbetlerindeki sık tekmiller ve dayaklardan 1984 ortalarına kadar hep güzel bir uykunun hasretini çektik.”
Eylül 1980 askerî darbesi sonrasında Diyarbakır Askerî Hapishanesi’nde kurulan işkence ve zulüm aygıtı, Türkiye’nin yakın dönem tarihinin kara lekelerinden biri. 20. yüzyılın belli başlı insanlık suçları listesinde yerini almayı hak eden, koskocaman bir kara leke... Birçok siyasal analizci, 1980’lerde başlayan “son Kürt isyanı”nın, ivmesini burada yaşananlardan aldığı kanısında. Son yıllarda yapılan belgesel çalışmalarda aktarılan tanıklıklar, Diyarbakır Askerî Hapishanesi hakkındaki gerçekleri ortaya koyuyor. Bayram Bozyel’in, yaşadığı korkunç deneyimi serinkanlılıkla anlattığı kitabı, bu konuda yazılmış en ayrıntılı, en güçlü tanıklıklardan biridir.
“Bayram Bozyel’in Diyarbakır 5 No.lu kitabı bir vahşet romanı adeta... Nazi kamplarını andıran sahnelerle dolu bir roman... Yazılanların binde biri bile doğruysa, sadece dönemin sorumlularının yargılanmasını değil, konuya bunca yıl duyarsız kalmış herkesin utançla başını eğmesini gerektirecek bir roman...”