Sevinçleriyle, kederleriyle aynı yaşamı paylaşmanın, yaşam mücadelesinde elele birlikte direnmenin, dostluğun, dayanışmanın, fedakârlığın en yüce örneğidir sevmek. Biz, Yılmaz'la bu duyguları en doruk noktalarında, çok uzun yıllar boyu, en acımasız koşullarda yaşayarak denedik. Onu kaybettiğim sıralarda ölümün o korkunç çaresizliğiyle pençeleşirken, büyük bir umutsuzluğa kapılmıştım. Ancak, devam etmek gerekiyordu...Her insanın, hayata ve acılara karşı çeşitli direniş biçimleri vardır. Kimisi, ölümün çaresizliği karşısında boyun eğer, hayata küser, kapı ve pencerelerini kapatır tüm dünyaya karşı ve kaderine razı olur. Ben, işte bunu yapmamalıydım. Çünkü bence bu, güçsüzlüktür, zayıf düşmektir. Hayatımın hiçbir döneminde güçsüz ve kaderime razı olmadım. Asla ağlayıp sızlanmadım. Kaderimi değiştirmek için uğraştım, bekledim. Her şeye, Yılmaz'la yeniden başlamak mümkün olsaydı, onlarca sene daha bekler, sabreder, aynı zorluklara, aynı acılara onlarca yıl daha katlanabilirdim. Ama heyhat...Şimdi, geçmişin omuzlarımdaki mirası ve geleceğin sorumlulukları ile tek başıma çarpışıyorum. Güçlüyüm...