"Gerilla dedikleri de çocuğumuzdur. Benim çocuğum dağa çıkmadı ama onlar da benim çocuğum. Benim bu gözyaşlarım için çıktılar o apansız dağlara, bu zulme karşı çıktılar, aç susuz.
Babamı vurduklarında ateşkesti. Devlet kirli işlerini PKK üstüne yıkıyordu. Her zulmün sebebi olarak PKK'yi gösteriyordu. Bizim evi yakanlar ile babamı yakarak öldürenin PKK olduğunu söylediler. Biz gerçeği biliyoruz. Kimin öldürdüğünü yaptığını biliyoruz. Bugün bu aşikâr. Hem öldürüyorlar hem de…
Babamın cenazesine yaklaştırmadılar bizi. Bir yere gömdüğünü söylüyorlar ama neresi olduğunu biz de bilmiyoruz. Mahkememiz devam ediyor. Babamı öldürdüler, ömür boyu da bizi bu acıyla baş başa bıraktılar. Bizi de her gün o ateşte yaktılar." (Meltem)
Kitap, bir tarafta yerinden edilmeyle kendini İstanbul'da bulan kadınların kendi sesinden kendi hikâyelerine odaklanıyor, diğer tarafta 1980'lerden başlayarak "Özgür Kadın" tarihinde konuşulmamış, araştırılmamış alana yöneliyor ve kadının siyasallaşmasına odaklanıyor.
Günlük yaşamımızda kanıksadığımız ve siyasi görüşlerimiz ile kimliğimiz doğrultusunda içinde yer aldığımız kutuplaşma yüzünden, yaşantımıza yabancı olan durumları anlamaya yanaşmıyoruz. Anlamaktansa yargılama alışkanlığındayız. İşte bu çalışmanın değeri, köy boşaltmalarının tetiklediği zincirleme etkileşimle hayatları dönüşen sıradan, "sahici" insanları anlatmasında. Melike Gül Demir'in araştırma bulguları, "savaşın ve ölümün yaşanmadığı bir Türkiye özlemine kadının özgürleşeceği bir dünyanın hayali eşlik etti" diyor. Umarım anlamak, barışa giden yolu kısaltır. Emine Onaran İncirlioğlu